22 Eylül 2011 Perşembe

Değişim İçin Yüz Bin Şair

''24 Eylül’de 100’e yakın ülkede ilk kez yapılacak Şiir Festivali “Değişim İçin 100 Bin Şair”in (100 Thousand Poets For Change) Türkiye ayağı İstanbul ve Mardin’de yapılacak. Festival, Lale Müldür’den Haydar Ergülen’e, Birhan Keskin’den Kemal Varol’a Türkiye’nin önde gelen pek çok şairini bir araya getirecek.

24 Eylül’de 100’e yakın ülkede gerçekleşecek Değişim İçin 100 Bin Şair (100 Thousand Poets For Change) şiirin, edebiyatın ve sanatın gücünü pekiştirmek için harekete geçiyor. Şairler değişim istiyor, şairler değişim için dünyayı ele geçiriyor.

Amerikalı şair ve editör Michael Rothenberg’in mimarı olduğu Değişim İçin 100 Bin Şair, Avrupa’dan Ortadoğu’ya pek çok ülkede, farklı şehirlerde düzenlenecek. Ayrımcılık ve nefretin ele geçirdiği dünyada şairlerin ve şiire inananların hala aynı yöne bakabildiğini kanıtlayan Değişim İçin 100 Bin Şair, sınırları kelimelerle değiştiriyor.''


Değişim için 100 bin şair: ) ismi bile umut verici. Bir çok ülkede düzenlenecek olan etkinlik ülkemizde de epey renkli. İstanbul ve Mardin olmak üzere iki şehrimiz yalnız edebiyat değil bir düşünce fırtınasına da ev sahibi olacak.
Bu haberi görmeden hemen önce gündem haberlerini takip ediyordum. Tahmin edersiniz haberler pek iç açıcı değil. Şairler ele geçirse dünyayı ne hoş olur. Ne de olsa ‘normal’(!) insanların barış istemeye ya da bunun için çabalamaya pek niyeti yok. Dünyanın her yanı yangın yeri… Her köşede ayrı acılar, kan, savaş… Elbette ateş başımıza düşmeyince yangını da gören yok. O halde yangını yüreğinde hissedenler ele geçirse ya dünyayı.
Her neyse benim halet-i rüyalarımdan sıyrılırsak etkinlik şiir için, edebiyat için, hayat için ve düşünmek için düzenleniyor.
Kaçırmayın diyorum:)

12 Eylül 2011 Pazartesi

Mini mini birler...ve Öğretmenleri

Mini mini birler
Çalışkandır ikiler
Ela gözlü üçler
Dayak yiyen dörtler
Misafirdir beşler
Altılar kalemimi çaldılar
Yediler yemeğimi yediler
Sekizler seksek olup gittiler
Dokuzlar doktor olup gittiler
Onlar bizi okutanlar


:)) Evet bugün mini mini birler başladı okula, yarışmaya. Oryantasyon yani öğrenciyi okula alıştırma çalışması nedeniyle bir hafta erken başlayan birinci sınıfları velileri ellerinden tutup getirdiler okula. Tabii öncesinde renkli kalemler, boyalar daha neler neler... Önce birçoğu gelmek istemedi. Hatta bi süre okula gelmemek ya da annesini göndermemek için ağlayanlar hatta hastalananlar(!) bile olacaktır. Elbette bir süre sonra alışacaklar


Sonra...Sonrası etütler, ek dersler, ek kitaplar, özel dersler, dershaneler vs. derken sınavlar, sınavlar, sınavlar... Sınavlara bağlı hayatlar önce üniversite sınavında hesap veriyor, elbette bu kısır sistemde üniversite umutların bağlandığı kadar yüz güldürmüyor ne yazık ki. Bu sınavı da atlatanların artık iş bulma dertleri başlıyor ki bu da ayrı bir dram!!! Bugün artık öğrenciler gelecekten daha da umutsuz söz ediyor. Üniversite mezunu işsiz ordusu ise geçici işlerde sömürülülerek hayatlarını devam ettirme uğraşında.

Peki bugünün minikleri okula başlarken onları kimler karşılıyor dersiniz? Evet hala atanamamış fakat devlet eliyle sömürülen öğretmenler. Hayır burada 'KADROLU' diye ayrılan öğretmenlerin iş sorunlarından ya da maaşlarının azlığından dem vurmayacağım. SÖZLEŞMELİ daha da acısı ÜCRETLİ öğretmenlerden bahsedeceğim.

Çocuğunuza kimler mi öğretmenlik yapacak? Yazık ki ülkemizin yüzkarası bir uygulamasının kurbanı ücretli öğretmenler..Bu uygulamanın tek kurbanı ne yazık ki öğretmenler değil. Mağdur kısmın bir de öğrenci kısmı var.
  Peki devlet eliyle sezonluk işçi muamelesi yapılan 'ücretli' olarak tabir edilen öğretmenler kimlerdir?

Bir zamanlar tıpkı bugün okula başlayan bebeler gibi heyecanla okula başlayan miniklerdi. Sonra devam ettiler. onlar sizin bebelerinizin yaşındayken dershaneler bu kadar yaygın, etütler bu kadar popüler ve üniversite mezunlarının iş bulmaları bu kadar zor değildi. Kazandılar üniversite sınavını üstelik hiç de azımsanmayacak puanlar alarak ve hayatlarının gençlik dönemini heder edercesine ders çalışarak... Peki ya sonra? Üniversitelerden de diplomalarını alıp artık okullarına gidip öğretmenlik yapmaya hazırlardı.

Ve KPSS denilen öğretmenlik yapabilir diplomasıyla girilen bu sınavda her yıl biraz daha zorlaşan rekabet ortamında, öğretmenlik sürecinde hiç de işlerine yaramayacak bilgilerden sınanmaya başladılar. Geçmeyi başaranlar kadrolu ve sözleşmeli diye ayrılırken ataması yapılmayanlar da (ihtiyaç) dolayısıyla okullarda asgari ücretinde altında bir ücretle çalıştırılmaya(SÖMÜRÜLMEYE) başladılar.


Peki, bugün çocuklarınızı emanet ettiğiniz öğretmenlerin derdi sizi pek alakadar etmiyor diyelim; bunun ardından okullarda sürekli olarak değişen öğretmen kadrosu acaba çocuğunuzu etkilemeyecek mi? (ki bu da aynı sistemin sonucu) Yahut eğitim sürecinin sonunda çocuğunuzu aynı son beklemeyecek mi?

Tv kanallarında açıklama yaparak 'okullarda katkı yapılmasın' diyenler yine okullardaki öğretmenin üzerinden kar sağlıyorlar. Okullarda çalışan öğretmenin maaşına göz diken ve çözüm olarak atama yapmak yerine ÜCRETLİ sistemi getirenlerin sizce okullara katkısı ne?

Birilerinin çocukları ayda milyarların ödendiği kolejlerde okurken, orta ve alt sınıfın çocukları ise devlet okullarında okur. Aynı kişilerin çocukları özel ya da yurtdışı üniversitelerinde okurken, diğerlerininki devlet üniversitelerinden mezun olurlar. Sonrası malum kimin patron, kimin işsiz olacağı açık.

Peki hala bu ülkede eğitim ücretsiz mi?